Küçük Yaş Çocukları Konuşmaya Teşvik Etmenin En İyi 10 Yöntemi

Bu yazı neler içeriyor?
Bu yazının içerisinde kolayca gezinmek için konu başlıklarına göz atın.

Öncelikle bir şeyi açıklığa kavuşturalım: Çocuklarımızı konuşmaya teşvik etmek, onları mümkün olduğunca çok kelimeye maruz bırakmak için sürekli onlarla sohbet etmek demek değildir. Açıkçası “gevezelik etmek” için “gevezelik eden” birinden daha itici bir şey düşünebiliyor musunuz? Bu durumda “mecburi dinleyiciler” olan sevimli bebeklerimiz bile bizi duymazdan gelecektir çünkü susmamızı istediklerinde bunu dillendiremezler. Her ne kadar becerilerini sağlıklı bir şekilde geliştirmek için çok fazla kelime duymaları gerektiği doğru olsa da konuşmaya teşvik etmek, kullandığımız kelimelerin niceliği ve niteliği ile ilgilidir.

Müthiş haber şu ki, bebeklerimizi iletişime geçmeye, hayatlarında olan biteni ifade etmeye, düşüncelerini ve duygularını paylaşmaya hazır “insanlar” olarak algıladığımızda, bütün bunlar doğal olarak gerçekleşecektir. Bu basit gerçeği anlayın, iletişime geçin, etkileşimde bulunun ve onlarla doğal bir şekilde sohbet edin. Şimdi halletmemiz gereken gereken “konuşma dersleri” var. İşte size bazı ipuçları…

1. Başlangıçtan itibaren iki taraflı iletişim.

Doğdukları andan itibaren bebeklerin şunu bilmeye ihtiyaçları vardır: Biz yalnızca etrafta olan biteni onlara aktaran bir canlıdan ibaret değiliz (“Şimdi seni kucağıma alacağım.” gibi). Aynı zamanda onların vücut diline, jest ve mimiklerine dikkat ederiz, çıkardıkları seslere ve ağlamalara kulak veririz. Hatta ihtiyaçlarının ne olduğundan emin değilsek, cevap vermek için bir süre bekleriz. Bu yüzden bir soru sorduğumuzda anlaması için çocuğumuza zaman veririz, gerekirse soruyu tekrarlarız ve tekrar dinleriz. Bebeğimizin ne anlatmak istediğini anlayana kadar her yolu deneriz. Başlarda her zaman başarılı olmayabiliriz, fakat her deneme ile birlikte kendimizi biraz daha geliştiririz. Bu sırada çocuklarımız bizden çok önemli bir mesaj alırlar: “Neye ihtiyacın olduğunu ve ne hissettiğini bize söylemeni istiyoruz. Bizimle iletişim kurabileceğine inanıyoruz ve seni anlamak için elimizden geleni yapacağız.”. Bu son derece önemlidir. Bu kapıyı sadece biz açabiliriz ve bebeğimizle iletişime bütün kalbimizle “merhaba” deriz.

2. Kendi otantik ses tonunu ve birinci şahıs dilini kullanın.

Birçok kişi çocuklarla konuşurken “bebeksi dil” kullanmanın doğru olduğuna inanır, ancak bunun tartışmalı bir konu olduğunu fark ettim. Ve işte vardığım sonuç… Bebeğimizle kendi otantik ses tonumuzda-fakat biraz daha yavaş- konuşmak, konuştuğumuz kişinin bütünüyle bir insan olduğunu bize hatırlatıyor. Hem daha kolay hem de baş ağrısına yol açma olasılığı yok (biliyorum, çünkü köpeğimle bebeksi dille konuşuyorum). Böylece bebekler, doğal ses tonunu ve geliştirmelerini istediğimiz dil becerisini modelleyebilirler. Özenli bir şekilde konuşulan dili ne kadar çok duyarsa, o kadar çabuk öğrenir ve konuşmayı dener.

Çocuklar yapaylığı bir kilometre öteden hissederler. Bebeksi bir dille konuşulmaya alışık olmadığını bildiğim çocuklar, bir yetişkin onlarla bebeksi/çocuksu dille konuştuğunda saygısızlığa uğramış ve küçümsenmiş hissediyorlar. 

“Anne Johnny’yi seviyor.” yerine birinci şahıs dilini kullanmak küçük bir detay gibi görülebilir ancak bize bebeğimizle iki insan olarak konuştuğumuzu hatırlatan bir yöntemdir. Dilimizi öğrenme sürecindeki bebeğimizle, neden daha büyük bir çocukla ya da yetişkinle konuştuğumuzdan daha farklı konuşalım ki zaten? Bu bana çok anlamsız geliyor. Bebekler annenin, babanın ve çocuğun kim olduğunu bilirler. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Bunları sürekli hatırlatmanız gerekmez. Ayrıca, çocuklarla konuşurken “zamirler” kullanıldığında ve onlara örneklerle anlatıldığında, kolaylıkla öğrenebilirler ve konuşurken kullanmaya başlarlar. 

3. Anlamlı şeyler hakkında konuşun.

Başka bir deyişle, kelimeleri öğretmek yerine, cümle içinde kullanın. Mesela bir topu tutup, ona işaret ederek “Bu bir top.” demek görece etkisiz bir öğretme yöntemidir. Bunun yerine o nesne ile ilişkili bir bağlamda, ondan bahsetmek daha etkili olabilir. Böylece nesne, anlamlı bir olay içerisinde konumlandırılabilir. “Kırmızı topu yol boyunca yuvarladın, sonra onu eline aldın ve daha uzağa fırlattın.” 

Tıpkı bizim gibi bebeğin de, en iyi öğrendiği şey dikkatini çeken şeydir. Mesela bu örnekte, bebeğin kelimelerle olan ilişkisi onun dikkatini çekecektir: kırmızı top, yuvarlamak, eline almak, fırlatmak…  Şimdiden dört kelime oldu. Fakat kim sayar ki bunu?

Not: Bebekler oyun oynarken sürekli onlarla konuşmayı önermiyorum. Çocuğunuz bir aktivite yaparken, dahil olup bir şeyler söyleyip söylememekte kararsız kalabilirsiniz. Doğru zamanlama konusunda en iyi yöntem bizimle iletişim kurmasını beklemektir, ki küçük çocukların iletişime açık olduklarını ifade etme yöntemi, genellikle doğrudan bize bakmalarıdır.

4. Dikkatli bir şekilde kitap okuyun ve hikayeler anlatın.

Dikkatli bir şekilde kitap okumak, kendi gündemimizi bir kenara koymak ve çocuğumuzun ilgisini takip etmek demektir. Bir sayfada beş dakika kalmak istiyorsa buna izin verin ve orada gördüğü her şey hakkında konuşun. Eğer istiyorsa, sayfaları onun çevirmesine izin verin, bırakın kitabı ters çevirip okumaya çalışsın ve hikayeyi bitirmenize izin vermesin, ya da kitaba bakmanıza bile… Çocuğunuzun hislerine güvenin ve okumayı onun yönetmesine izin verin. Kitap okuma sevgisini kazandırmaya çalışıyoruz. Ve kitapları seven çocuklar, dili kullanmayı ve konuşmayı da severler. 

Eğer yaratıcı bir tipseniz (ki ben günün sonunda genellikle olamıyorum), hikayeler anlatın.

5. Yavaşlayın.

Bunu hep unutuyorum. Çocuklarımız küçükken, evin her yerine “yavaşla” notları yapıştırmalıyız. Çocuklarla birlikteyken hayatın hızını azaltmak için birçok iyi sebep var. Özellikle de konuşmayı öğrenmeleri için. Biz bir şeyleri yavaş yavaş anlattığımızda, çocuklar bizi daha kolay dinleyebilir ve anlayabilirler.

6. Rahatlayın ve sabırlı olun

Ebeveynlerin kaygısı genellikle küçük çocuklar tarafından hissedilir ve gelişimleri için adımlar atacağı ideal atmosferin oluşmasını engeller. Konuşmak cesaret ister. Sakin ve sabırlı olun. Ve çocuğunuzun doğuştan sahip olduğu zamanlamaya güvenin. Tanıdığım ebeveynlerin çoğu, dil becerisinin bir gecede ortaya çıktığını gördü- bir dil “patlaması”. Eğer çocuğunuz, dili anlamakta geç kalmış ve zorlanıyor gibi görünüyorsa ya da gelişiminin başka alanlarında tipik olmayan şeyler gözlemliyorsanız, profesyonel bir yardım ve değerlendirme alın.

7. Test etmeyin.

Çocukların konuşmaya başlarken (ya da başka bir şey yapmak için) en çok ihtiyaç duyduğu şey bizim güvenimizdir. Onları test ettiğimizde, onlara güvenmiyoruz ve saygı duymuyoruz demektir. Magda Gerber’in temel kuralı “Çocuklara cevabını bildiğiniz sorular sormayın.”. Yani “Burnun nerede?” sorusu gibi…

Bebeğimizin son söylediği kelimeyi, o tatlı şekliyle paylaşmaktan duyduğumuz heyecan (Hadi anneanneye “kaplumbağa” de!”), performansını yükseltecek ve daha çabuk ilerlemesini sağlayacaktır. 

8. “Agugugu” yapmak da konuşmaktır.

Bebeğimiz anlamsız şeyler mırıldanıyor gibi görünebilir bize ama genellikle gerçek kelimeler söylüyordur. Bu yüzden onları görmezden gelmek ya da “agugugu” diye mırıldanarak cevap vermek cesaret kırıcı ve küçümseyici olabilir. Bunun yerine “Bana bir şeyler söylüyorsun. Yoksa şurada yürüyen kediden mi bahsediyorsun? Ya da “Bugün söyleyecek ne kadar çok şeyin var.” diyebilirsiniz.

Bu çok yaygın cesaret kırıcı tutumlara dikkat etmekte fayda var.

9. Düzeltmeler.

Çocuklar konuşmayı öğrenmeye çalışırken, renkleri, hayvanları ya da başka şeyleri yanlış öğrenmeye eğilimli olurlar ve yetişkinler de bu hataları düzeltmeye meyillidir. Yapmayın. Çok gereksiz ve cesaret kırıcı bir şey. Sabrımız ve ona örnek oluşumuz sayesinde, bebekler farklılıkları (köpekler ve ayılar, kırmızı ve turuncu gibi) kısa bir sürede ayırt edebilmeye başlarlar. John Holt “Her Zaman Öğrenme” kitabında bunu şöyle açıklar: Çocuklar ilk konuşmayı öğrendiğinde, benzer nesnelerin ait olduğu sınıfa atıfta bulunmak için genellikle bir nesnenin adını kullanırlar. Yani, bir bebeğin gördüğü bütün hayvanlara “köpek” demesi onun hayvanlar arasındaki farkı bilmiyor olduğunu göstermez. 

“Yabancı bir ülkeden biri sizi ziyarete gelse, İngilizce konuşurken yaptığı her hatayı düzeltmezsiniz, çünkü bu kaba bir davranış olur. Küçük çocuklarımızla olan iletişimimizde kaba olmak ya da nezaket gibi kavramların geçerli olmadığını düşünüyoruz. Ama geçerlidir.” (John Holt)

10. Düşünceleri ve duyguları geçersiz kılma

Diyelim ki bebeğiniz sizden (kendine has bir şekilde) bezini değiştirmenizi istiyor. Bezini kontrol ediyorsunuz fakat ıslak değil. Ya da oğlunuz “vavun” diyor ve kavun istediğini anlıyorsunuz fakat az önce yemek yemiş. “Bezini değiştirmeye gerek yok.” ya da “Az önce yedin, acıkmış olamazsın” gibi tepkisel cümlelerle karşılık vermek yerine, onu asla yargılamadan iletişim şeklini kabul edin ve anlamaya çalışın. “A, bezini değiştirmek mi istiyorsun?” (cevabını bekleyin) “Evet mi? Peki, bunu tekrar yapmak istediğini anlıyorum. Birlikte vakit geçirmek çok eğlenceli değil mi? Fakat bezin kuru ve bu yüzden bezini şimdi değiştirmemize gerek yok. Belki birazdan yaparız.” 

“Kavundan mı bahsediyorsun?” (cevap vermesini bekleyin) “Acıktın ve kavun mu yemek istiyorsun? (bekleyin) Aa, aç değil misin? Kavun demek hoşuna mı gitti? Söylemesi çok eğlenceli değil mi?”

İletişimdeki bu erken adımları dinlediğimizde ve ona saygı duyduğumuzda, çocuğumuz konuşmaya devam etme konusunda cesaretlenir. Rastgele düşüncelerine, duygularına ve fikirlerine açık olduğumuzu hisseder. Ve ne şanslıyız ki, gelecek yıllar içinde en sevdiği ve güvendiği sırdaşı biz olacağız.

Kaynak: www.cocuklaringelisimi.com